Hayat(ım)a Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hayat(ım)a Dair etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ağustos 2010 Salı

İçten mi? Yok canım daha neler!

İçtenlikle iletişim kurmaya çalışan insan, diğer insanlardan sözde övgü alıp özde gerzek damgası yedikçe bu dünyadan bi cacık olmaz. Böle isyankar bi cümleyi akşam akşam bana söyleten insancıklardan bahsediyorum "diğer insanlar" derken aslında.

İnsanın karakterini ne şekillendiriyor cidden merak ediyorum. Hatta gittim para verdim bunla ilgili kitap aldım. Alman bi psikolog yazmış. Bi dolu laf var içinde. Kitabı okumasam da sayardım bu zırvaları ben zaten. Aile, eş, dost, tırı vırı. Bunlar değil olay. Katiyyen katılmıyorum. Başka bi güç var bunu yapan. İçindeki canavarı besleyen ya da aç bırakıp öldüren. 

Ama içte bi canavar olduğu muhakkak. Bu hususta herkes hemfikir aslında ama hemfikir olduklarından bile haberleri yok. Şimdi sorsan bi din adamına insanın içinde canavar var mı diye euzubiltövbe der. Psikiyatriste sorsan çocukluğuna iner. Ne bilim kime sorsan kendince bi tepki koyar. Ama o din adamına nefs desen kırk saat vaaz verir. Hani yoktu canavar? Ey psikiyatr, ego ne menem bişe desen, saati  100 dolardan 40 saat de o anlatır. 

Var babacım böyle bi canavar. Ve herkes besliyo emin ol.

İğreniyorum bunu besleyip, sonra allayıp pullayan, karaktermiş gibi ortaya koyan insanlardan. Bunlar, başkasına yardım ederken bile kendi hazzını düşünen insancıklar. Düşün bak yardım denen müessesenin doğasına ne kadar ters halbu ki.

Kendi adıma ben her tanıştığım insanı default iyi kabul edip, gerzek bi şefkatle yaklaşırken, karşı tarafın bunu  anlayıp, kendini kamufle etmesi saniyenin 10da birinden kısa sürüyo. Aynı senin gibiyim. Eveeet aynı aynı hissiyatını aşılıyo bana sevdiklerim(!).

Ama yılmadım arkadaş. Kendim gibisini bulucam. Süperim lan ben. Egom yok!

1 Ekim 2009 Perşembe

Yanılsa(ma)

Dört başı mamur sanma halimi, bitmedi aklımın vicdanla talimi. Tutsam elini hiçbişey yokmuş gibi, konuşur musun benimle? Konuşur musun?

İletişim dediğin, anlaşmak dediğin iki yolu açık değnek nihayetinde. Anlatmak kendini, anlaması karşıdakinin. Ama kazın ayağı başka yöne bakıyor her seferinde. Ne sen anlatabilirsin kendini, ne şartlar hadi bu sefer de sorun çıkarmayım der, ne de karşındaki senin hayalindeki soru cevap akışına uyar. Oysa ne iyi şeylere layığız. Bi anlaşılsak..

Anlatan anlatıyor arkadaş, hak ettiği yere de geliyor, hayallerini de gerçekleştiriyor, diyen varsa öncelikle bu lafı ağza tıkayan bu gıcıktan da pislik yaklaşımından ötürü teşekkür ederim ancak, bence yanlış söylüyor.

Hayatta (başta tabi ki ben olmak üzere) kimse hak ettiği yerde değil. İnsanların sosyal statülerini "yanlış" anlamak için gözlem yapmamız yeterli. Dış kapının mandalı pozisyonunda olduğumuz birinin hayatına bakıp lan bu da ne ballı, vay efenim oturduğu eve bak, yok efenim yanındaki kıza bak demek bizi şüphesiz yanlışın kucağına yönlendiriyor. Hele bi gelsek, iki satır laf etsek onunla, laf lafı açsa başlasak muhabbete.. Başlarda yarattığı o müthiş imaj nasıl da yerle bir olur şaşarsın. Senin dört başı mamurdan da iyi sandığın kişi ne de hak ettiğini alamayan biriymiş bu hayattan uzun uzun dinlersin.

Ne hatalar yapmış istemedik yere, kimler yanlış anlamış da (onu) sevmekten istifa etmiş ya da sevmeye layık görmemiş şaşarsın.

Benim tavsiyem hayattan hiçbişey beklemeyin. Eli mahkum vericek bişeyler. O da size muhtaç bakmayın.

29 Eylül 2009 Salı

Keşke..

Sahip olduğum en değerli şeyleri bana veren adam.. Gür bıyıklı, uzun boylu bu adamın, yüzünde hep mahçup bir gülümseme var. Yaşı büyüdükçe içindeki heyecan eksilmiyor. Benim için dünyanın en güçlü, en zeki insanı o. Başka kimse yaklaşamıyor yanına.

Bakışları ve sesi bana güven verse de bir yandan da kaybettiklerimi hatırlatıp içimi burkuyor. En büyük sevgi ve kızgınlığı yaşatıyor bana. Beni karşısında dayanamayacağım kadar büyük dalgaların ortasında çırpınan bir şaşkın balığa çevirdi.

Ama kaybettiklerim de o mahçup gülümsemenin arkasından bakıyor bana bir yandan.

Ne vardı böyle olmasaydı? Bu güçlü adam benim yanımda olsaydı hep. Tüm kötülükleri karşımıza alıp “biz tek siz hepiniz ulan!” deseydik.

28 Eylül 2009 Pazartesi

Hayalimin şarkıları

Hayatta hiçbir varlığı olmayan ben, herşeyim gibi kiralık olan bu otobüs koltuğunda, ait olmadığım yere doğru yolculuk ediyorum. Ne acı ki, hayatımı anlatacak bi şarkı sözü varsa şüphesiz ki milyonlarca kaybedenin diline pelesenk olmuş bi arabesk şarkıdan, "uzaktan görenler mesut sanıyor, bilmezler gözlerim hergün ağlıyor"dan başkası değil.

Günlerim birbirinin aynısı, en mutlu anlarım ise gerçeklerden kaçıp hayal kurduğum anlar.. Kimseye anlatamadığım, anlatsam da dinlenmeyecek, benim dünyama ilişkin hayaller. Hayallerimde hep mutluyum. Benliğim sanki tıp dilinde adı konmamış, halk dilinde ise hayal nöbeti denen bi hastalığın kobaylığı misyonunu üstlenmiş.

Bunlar başta nutella kadar tatlı olabilirken, bitince üçüncü kez söndürülüp yeniden yakılmış bi samsun acısı bırakıyor insanın ağzında. Çünkü ansızın gerçeğin soğuk ve sert eliyle yüzleştiriveriyor yanağımı. Ama napsam kurtulamıyorum hayallerden. Adeta bir hayal müptelası olmuşum. Hatta bunları yazarken bile içten içe sinsi sinsi hayaller kuruyorum, aptal aptal sırıtıyorum. Sonra kulaklıkta şarkı değişiyor, acı bir ses "uzaktan görenler mesut sanıyor" diyor ve yüzüm bi anda düşüyor.
Gerçeklerin tam aksine, hayallerimi en iyi anlatacak şarkı ise "you and me alone, sheer simplicity" olarak bir ecnebi grup tarafından basit ve net şekilde ifade edilmiş.

Bu nefret edilesi, içine tükürülesi düzenin içinde sıkışan, her gün daha da beter olan benim bu hastalıklı halimin reçetesi bu kadar kolay olmamalı aslında ama teoride öyle. Pratik ise, şerefsiz murphy'nin kanunlarına tabi. Aksilik diz boyu. En önemli aksilik ise şarkıda da gönderme yapılan "you".

O hep başka vücutlarda kimlik mi buluyor, yoksa tek ve vazgeçilmez mi o bile belli diil. İşin garibi, O bir var bi yok. Bi benim bi başkasının. Bi taa içimde bi taa nerde. Bi sevgili bi yabancı. Bi arkadaş bi düşman. Bi hayal bi gerçek. Bi sıradan bi ulaşılmaz.. Bu kadar çelişkinin ortasında kendi çaresizliğime bakmaya, anlamaya bile korkuyorum. Nası çözüm buluyum?

Teoride bu kadar kolay olan şeyin, bir bayağı kesrin pay kısmı kadar yalın ve üstelik dünyada milyarlar, benim çevremde ise yüzlerce potansiyeli olan bir çözümün bu kadar uzak olması, kimin suçu? Elbette benim değil. O'nun! O kim? Kendini biliyor.

Karma denen dandik felsefeye göre insan yaptıklarının karşılığını görüyor hayatta. Atalarımız da buna katılmış olacak ki "ne ekersen onu biçersin" demiş. Aslında tüm bunların gerçek olmadığını anlamak için benim hayatıma üstünkörü bi bakış atmak dahi yeterli. Zira hayatın bana en ufak bi kötülük yapma fırsatı dahi vermeden üzerime hunharca oyunlar oynaması küstahlıktan da fena, karmadan da saçma bence.